Yerinden doğruldu. Ne süredir vaziyetini anlamaya çalışıyor ve sakince etrafına bakınıyordu. Birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta. Kesik bir acı. Takip etmek üzere kollarına ;ulaşabileceği, giderek kendini belli eden, giderek yakınlaşarak boşluğa; ellerini sırtına, omuzlarına, bacaklarına ve ulaşabileceği her yerinde gezdirerek. Uzaklığı hesap edebilir misin? Hangi kayıtlarla? Zihnindeki boşluğu doldurabilir misin? Karşıma alıyorum seni.
Küçülen gövdeni seyrediyorum.
Çaresiz ve sancılı. Durmadan batırıyorum etlerine; parmaklarımı. Kaşıyorum durmadan,
o ince duygu kaybolsun diye. Şefkatimle senin boğazına; avuçlarımı yüzünde
seyrederek; gözlerinin içine bakıyorum. Kendime doğru çekiyorum. Suratıma bak. Zaman
yavaşlıyor. Bir kere daha bizim için. Sana gösterdiğim tarafa doğru ilerle. Bir
adım at. Bir adım daha.. Yavaşlamadan ilerle. Kaçmadan benden. Kendi ellerinle
kilitleyeceksin. Üzerine kapandığını görünce karanlığın
Tanıdık olan o
hissi hatırla. Hani seninle kurduğumuz ve yaşattığımız bir keresinde. Bozunacağını
bilerek masumiyetin. Karşına çıkarak ve durarak öylece;
Benden uzak dur! Yaklaşma
bana! Kirletiyorsun havayı ve suyu. Sanki tutuyorum elimde bir anlığına; o ince
ve sıcak duyguyu. Hatırla derken sen bana. Aslında unut diyorsun; unut ve bırak
kendini bana!
Şimdi doğruluyordu
kirli ve çıplak zeminden. Gölgesiyle karşılaştı duvarda; kollarını kaldırdı ve
kendisine rastlamak isterken karanlıkta. Hiçbir şeyin hareket etmediğine tanık
oldu. Her şey yerli yerindeydi. Duvar, çatlaklar, hatta ses bile ona ulaşmağa
çabalamıyordu. Öylesine durgundu her şey. Her şeyi yerli yerine koyuyordu
manzara.
Zeminden ne yükseliyordu?
Karnında hissetmeye başladı o’nu. İlerlemeye başladı, gövdesine, omuzlarına,
kollarına ve ellerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder