Sokağın başından
bir kere daha geçtim. Bir kez daha tanık oldum, akışın boğucu haline. Bir
yerlere yetişiyorum. Karanlığın içerisinden bir gözü (her zaman orada olan)
fark ediyorum. Bana nasıl baktığını anımsıyorum. Karşıma çıktığında kocaman gözleriyle.
Saklanıyor durmadan, kaçıyor. Nereden ve nereye? Durmadan sayıklıyor. Kayıp ve
unutulmuş bir dilin imkanlarına dayanarak. Sürekli etrafına bakıyor. Neresi burası?
Neredeyim? Zamanı anlamaya çalışıyor. O yüzde güzel olan ne varsa, kendini bir
kez daha tamamlıyor. Korkutmadan yaklaşıyorum ona. Sakin ol. Her şey geçecek. Bir
sancı, ancak tüm duyularını, hayallerini, anılarını ve geçmişini söküp
attığında. Geriye biz kalacağız. Yalnız. Sen ve ben. Bu odada. Burada, nefes
alacağı ve buraya gömüleceğiz. Bu kez daha sakince yaklaşıyorum. Uzandığı yerden kaldırmak üzere,
sevgi ve sadakatle. Ona açıklıyorum. Büyümek gerekiyor. Sancıları dindirmek. Kulağına
yavaşça eğiliyorum. Bir şeyler fısıldıyorum. Bu dili nereden tanıyorum? Sana sesleniyorum.
Beni duyuyor musun? İşitiyor musun? Ne kadar süredir yıkıntıların arasında
uyuyorsun? Kaç nesildir taşıyorsun dönüşümün acısını yüreğinde?
Bir süredir tanıdık
olan her görüntü bana uzaklaşıyor. Gecenin vaktinde bir parıltı uyanıyor. Dışarıya
çıkıyorum. Işıkları seyrediyorum. Sürekli uyuyorum. Sürekli sakinleşiyorum. Ölmek
üzere değilse de içimde tükeniyor, yaşamın kendisi. Bana söylediklerini ne
kadar dinledim? Ne kadar devam ettim? Gülümsemesini, hareketlerini ne süredir
takip ediyorum?
-nasılsın?
-iyiyiz, herhalde.
-.
Yabancı ve soğuk.
Burada, terk edilmişliğin ortasında kendisini seyrediyorum. Gözlerinin üzerindeki
örtüyü kaldırmadan uzaklaşıyorum.
-Ne kadar süredir
böyle?
-Bir süredir. Bir
şey yemiyor. İçmiyor. Böyle arada uğrayın. Belki birkaç lokma geçer boğazından.
-.
Uzaklaştığım her
evin ardında bir yıkım görüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder