8 Aralık 2021 Çarşamba

 Kesik.

Düşünüyorum senin varlığına dair kurduğum düşlemleri.

‘’Yeter artık! Yaşamak istemiyorum, acı veriyor an’lar bana!. Seninle tükeniyor tüm varlığım, yokluğun bir kere daha. Durmadan zehirliyorum! Uyandırıyorum seni, ince bir dokunuşla! Ürkek gözlerle tanık oluyorum, yitiminin karşısında’’

‘’Şimdi ne yapacağım o’na biliyor musun? O bana ait, anlıyor musun? O’na nasıl sahip olacağımı, üzerinde neler yapacağımı tahmin bile edemezsin. O benim! Sadece benim!.. Sen de kim oluyorsun?

Şimdi tutacağım ellerimde o’nu ve yaşamına dair her şeyi. Kendisi yalvaracak bunun için; ellerimde tutmam için gövdesini, kendi isteğiyle uzanacak kollarıma; en sonunda kenetleyecek ellerimi,

İsteyecek büyük bir iştahla, ona sahip olmamı. ’’

O sırada elini büyük bir çeviklikle torpidonun gözünde olan silaha atıyor, yüzü darmadağın olmuş kadın.

‘’Eh yeter lan! (Doğrultarak elindekini) Senelerce bekledim lan seni! Bunun için miydi her şey? Şu haline bak!.. Bir de karşıma gelmiş bana ne tatava yapıyorsun, kimsin ulan sen?’’

Bir diğer tarafa doğrulan silah.

‘’Yettin lan sende, başlarım lan sizin..’’

‘’Kimsin hakikaten kardeşim sen? Gelmiş burada..’’

Kesik bir yerden başlıyor ufak dokunuşlarla. İlerliyor; gecenin bir yarısında; durmadan kanıyorum. Durmadan zemine bakıyorum. Etrafını çizdiğim her görüntü için; her an için, bağışlanmak istiyorum.

Geceye ağlıyorum. Başım dönüyor. Burada bir kimseyi oluşturuyorum. Hareket noktaları, saatler ve kaybolan an’lar. Duyacağımı hissediyorum tekrar, bana sesleniyorsun, bir yalanı, gerçeği, aşk’ı anlamlandırıyorsun;

 

‘’O çocuk sendin

 O’na yardım etmelisin. Kurtarmalısın o’nu tanık olduğu anlardan,

 Ürkek gözlerle seyrediyor, yitimi.

 Sessiz, çok sessiz. Kayıtsız ve tepki vermiyor.

 Duy o’nu. Gör o’nu

 Yoksa geç olacak her şey için

 Beklendiğinde karşısında ölümün

 Bağışlayacak ertesinde; gözleri kapanırken

 Sönecek ellerinde, nefesi

 Seyrederken şimdi, önünde kıpırtısız, soğumaya başlayan bedeni’’

16 Kasım 2021 Salı

 

Tedirgin ve gayretli, arıyor durmadan. Zihninde bir an’ın resmi. Düşmüş, yaralanmış, karşılaşmamış henüz. Birden fazla yüzün olabileceğini, birden fazla olasılığın, gerçeğin ve hakikatin. Darmadağın olabileceğini; tüketebileceğini günün ertesinde. Ürküyor, titriyor, soluyor mekanı kendiyle birlikte, arzulamak ve çabalamak istiyordu. Kurtulmak ve kapanmak. Sonsuz kapanış. İçe doğru çökmek. Neredeydi tam olarak sınır? Nerede duruyordu? Hangi saati ve acıyı yaşatıyordu? Hissetmiyorum.

Hissetmiyorum sana dair söyleyeceklerimi. Bir kimsenin yitmesi. Bir sesin kesilmesi. Bana baktığında kendi kaybını anımsıyordun. Çocukluğun, kızlığın, öylesine uzanıyordu kollarıma. Rahatsız olmuyordu hiç kimse. Aldırmıyordu veya. Kırmak istiyorum; ellerime bıraktığın bu zamanı. Küçük damlaların üzerine çiziyorum zihnimi. Ben durmadan tükeniyorum. İyi olmak ve güzel olabilmek istiyorum tıpkı senin gibi. Ellerime bıraktığında ise çehreni, neden durmadan boğuyor ve sakinleşmiyorum. Hayır!

İyileşmemeli.

En mahreme dokunuyorum. O en ilke. Kesik kesik çiziyorum bu resmi. Bana bakacaklar beni görecekler diye saklanıyorum.

Duruyorum öylece. Kendi içime saklanarak. Sana zarar gelmesin diye, yaralıyorum ellerimi. Dokunduğum yerler ve mekanlar neden kanıyorlar durmadan? Neden hikaye bir değil bir çok yerinden çöküyor?

Sarf etmeden; tüm güzelliklerin seni anımsatacağını sanıyorum.

29 Ekim 2021 Cuma

 

Böylesine gezinmenin bir anlamı var mı? Aklın seyredilişini, derinlerden kurulan bir kavramı, bir sessizliği anlamak üzere, baskının tüm anlamsızlığını yok etmek için; yeniden yaratılmak için; sözcüklerle ve cümlelerle. Bekleyişle ve duyumla. Ne kadar süredir burada; hangi bakışla ve gerçekle başbaşa kaldığında, yeniden kuruyorum her an’ı, her şekilde ve her sesle.

Seni bir bankın üzerinde bir sesle irkilerek seyrediyorum. Bir kısmını anlamaya çalışıyor. Bir kısmını susturmaya çalışıyorum.

‘’Güvenli değil hiçbir yer. Lütfen, gidin buradan. Artık durduramayacağız. Eviniz bile güvende değil artık.’’

Her köşeye saklanıyorum. Artık zihnime bir düğüm oluşturmak için; yüzü sese gizleyen ve bakarken sana, seni ardında bir gülüşle seyreden her şeyi. Dayanacağım noktaları kaldıran, bana yazmaktan başka bir çare bırakmayan;

‘’Üzerine giydiğin bu ölü giysilerini değil, kaldırımın üzerinde otururken; sessizce kayboluyordu suretin, sen yavaşça uzanıyordun göğsüme. Benim sevdiğim çocuk oydu. Burada gördüğüm ise sen değilsin. Ölü bir giysiden başka bir şey değil.’’

 

İyileştirmek için bir kesiği; omzuna dokunarak yavaşça okşuyorum. Vücudunun kıvrımlarını ve seslerini gezinmek için bölmek istiyorum. Sözlerini kesiyorum. Suratını büyük bir merakla inceliyorum. Kendi yansımama bakarken bir derinliğin seyrini anlıyorum. Bir tamamlanmamışlığın ve gezintinin gereğini anlamak istiyorum. Karşıma çıkıyorlar, üzerime geliyorlar. Sana ve sana dair bir hezeyanın düşlemini kuruyorlar.

Bana öğrenemediğim bir kesiği anlat. Uzaklaşmak için yargılardan, bana bir kere daha dokun. Dokunduğunda kendimi kaybedeceğimi biliyorum.

Masanın karşı tarafını gözlüyorum. Masanın sessiz tarafını seçiyorum. Koyuyorum önüme düzinelerce peçeteyi. Islak bir aynadan dağılmış bir yüzü seyrediyorum. Boş bir sandalyeden kendimi seyrediyorum.

Bir cam sesi duyuluyor. Bir yaranın etrafını çiziyorum. Bir balkonda uzanıyorum. Bir salondan üzerime doğru ilerleyişini seyrediyorum. Bir kapının ardından kaçışı ve saklanışı seyrediyorum. Bana dair hiçbir söz söylenmiyor. Bana dair hiçbir düşünce sarf edilmiyor. Bu sıkıştığım yerin bir kesitini oluşturuyorum. Ağırlaşıyorum. Ellerimi olağanca kapatıyorum, kulaklarıma. Sessizleşiyorum. Sessizleşiyorum. Sessizleşiyoruz.

 

Yükselecekti karanlığın duyularını sessizliğe uğrayarak kışkırttığı derinliklerden;

Şiiri bir kopuşla anımsayacaktı. Daha sonrasını bilemeden; kaybedecek bir şeyi olamayacağını göstererek Dünya’ya!

Sizden alacaklarım burada! Kalbimin sıkıştığı bu yere evim diyorsunuz, hislerimin tükenişini seyrediyorum; hayatın akışına yoruyorsunuz.. Kaybolmanın bir seyrini yaşıyoruz.

Nasıl kurtulacağım? Nasıl bağışlayacağım? Zihnimde oluşturduğunuz boşluğu ne ile dolduracağım?

Ne ile yaşayacağım? Nasıl sonlanacağını, sana verdiğim sözü hangi karşılıklarla tamamlayacağımı düşünüyorum. Zihnimin sınırında seni beklerken; burada bir boşluk ve tanımı olmayan bir kesik görüyorum. Kesik! Her yaratımın sustuğu bu yerde, her güzelliğin biçiminin tükenip saydamlaştığı yeri düşünüyorum. Kendime dayanabileceğimi ve sana verdiğim sözü; yitirmemeyi aklımı ve yüreğimi,  tekrar dönebilmek için.  

Ulaşılmamaya çalışıyor, anonimleşmek istiyor. Bulunmamak ve saklanmak. Zihnine saklanmak ve kurtulmak, ne zaman oluşmağa başladığını bilemiyor. Kaç kere daha huzursuz olacağını bilemeden; uçurumun kenarına yaklaşacağını bilerek; derinliğini anlamağa çalışıyor.

Gerçeği anlamağa çalışıyor. Durgunluğunu seyrediyor. Sessizliği seyrediyor. Karanlığı seyrediyor. Bakıyor ve en çıplak haliyle; konuşuyor kendiyle, saklanabilmek için kaç kez daha kaybolmak gerekiyor. Her evin yıkıldığını, her sokağın sessizleştiğini biliyor.

28 Ekim 2021 Perşembe

 

Zihnimdeki kurgulara bir yenisi ekleniyor. Kendini daha gerçeğe yakın tutmak istiyor. Ellerinde tutmak ve bırakmamak. Delilik ve güzelliğin bir resmini, eğer var olacaksa bir daha yeniden düştüğü ve kalkmak istediği bu yerden kendini bir daha kurtarılmak için; ulaşılmak için; doyurabilmek için bir ince duyguyu, tekrar nefes almayı, tekrar dolaşabilmeyi, yiyebilmeyi, düşünebilmeyi, gezebilmeyi, sevebilmeyi, duyabilmeyi, kavrayabilmeyi, yaşayabilmeyi tekrardan hem de bir kere daha yeniden duymak istiyor.

Kırılıyor yeniden; artık hiçbir yer güvenli değil. Daha fazla tutamıyoruz onları, lütfen artık kendinizi muhafaza edecek bir mekan yaratın kendinize.

Aksi yönde olacak her uğraşı bir yitimden kurtarabilmek için; hangisini daha güzel ve daha anlamlı kılabileceğimizi düşünüyorum.

Bana bir kere daha aklı bağışlayacak hangi adımı biraz daha durgun gözlerle seyredeceğimi düşünüyorum.

 

Hayır! Yeter!,diyorum. Karşılaştığım tüm manzaraların bir adım sonrasına yetişebilmek istiyorum.

Burada, bu izbe yerde devam edebilmek için bir tarafa ait olabilmeyi bekliyorum. Kaçmaya çalışıyorum. Kalmaya çalışıyorum. Dinlemek için sessizliği, görebilmek için kapanmayı, dokunabilmek için hissizliği anlıyorum.

22 Eylül 2021 Çarşamba

 Yerinden doğruldu. Ne süredir vaziyetini anlamaya çalışıyor ve sakince etrafına bakınıyordu. Birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta. Kesik bir acı. Takip etmek üzere kollarına ;ulaşabileceği, giderek kendini belli eden, giderek yakınlaşarak boşluğa; ellerini sırtına, omuzlarına, bacaklarına ve ulaşabileceği her yerinde gezdirerek. Uzaklığı hesap edebilir misin? Hangi kayıtlarla? Zihnindeki boşluğu doldurabilir misin?  Karşıma alıyorum seni.

Küçülen gövdeni seyrediyorum. Çaresiz ve sancılı. Durmadan batırıyorum etlerine; parmaklarımı. Kaşıyorum durmadan, o ince duygu kaybolsun diye. Şefkatimle senin boğazına; avuçlarımı yüzünde seyrederek; gözlerinin içine bakıyorum. Kendime doğru çekiyorum. Suratıma bak. Zaman yavaşlıyor. Bir kere daha bizim için. Sana gösterdiğim tarafa doğru ilerle. Bir adım at. Bir adım daha.. Yavaşlamadan ilerle. Kaçmadan benden. Kendi ellerinle kilitleyeceksin. Üzerine kapandığını görünce karanlığın

Tanıdık olan o hissi hatırla. Hani seninle kurduğumuz ve yaşattığımız bir keresinde. Bozunacağını bilerek masumiyetin. Karşına çıkarak ve durarak öylece;

Benden uzak dur! Yaklaşma bana! Kirletiyorsun havayı ve suyu. Sanki tutuyorum elimde bir anlığına; o ince ve sıcak duyguyu. Hatırla derken sen bana. Aslında unut diyorsun; unut ve bırak kendini bana!

Şimdi doğruluyordu kirli ve çıplak zeminden. Gölgesiyle karşılaştı duvarda; kollarını kaldırdı ve kendisine rastlamak isterken karanlıkta. Hiçbir şeyin hareket etmediğine tanık oldu. Her şey yerli yerindeydi. Duvar, çatlaklar, hatta ses bile ona ulaşmağa çabalamıyordu. Öylesine durgundu her şey. Her şeyi yerli yerine koyuyordu manzara.

Zeminden ne yükseliyordu? Karnında hissetmeye başladı o’nu. İlerlemeye başladı, gövdesine, omuzlarına, kollarına ve ellerine.

Şimdi hissediyordu gölgenin kendisini. Yaratmıştı çıplak elleriyle o’nu. Şekil vermişti özenerek. Sevmiş ve beslemişti. Tutmuş ve sallamıştı. Sonra da çekip almıştı tereddüt etmeden. 

 

Nasıl öldüğüne gelince;

Bir kez anlaştı. Bıraktı kollarına kendini. Sardı köşesini, berisini, en ince yerlerini. Kırdı sanki sözün ve iyiliğin halesini. Tüm besinlerini aldı daha fazla acıksın ve istesin diye. An’ı ve hatırayı zedeledi. Titredi ,sarsıldı yeniden. Çöktü yalın ve sadece. Peki ne öğretilmişti? Neler söylenmişti? Nasıl anlatılmıştı bu üst yaratım o’na? Nasıl anlayabilmişti, en uç ve derin kaygılarından sıyrılarak? Karşısına aldığı; bir hışımla sözler savurduğu ve açıkça yaraladığı; güzelliği, saflığı, masumiyeti, erdemi. Hesap soruyordu ;kayıp zamana dayanarak. Geriye anlamsızlığı, boşluğu, kimsesizliği bırakan; benden ne istiyordu? Bana ne borçluydu? Hırpaladı ve aşağıladı. Büyük sorular; yüksek cevaplar; girişilmiş ve ürkütülmüş bir bağlanma şekli. Seni korkutuyor muyum?

Bana neler söylüyorsun? Hiçbir imkan kalmayana kadar tükettim. Hiçbir söz kalmamacasına arıttım. Elimde kalan son güzü bir hiç uğruna hem de alelade, söküp attım!

Şimdi benden hesap mı soruyorsun? Geriye kalan bu posanın ve sayıklamalarının bir fayda getireceğini mi söylüyorsun? Kim olduğunu zannediyorsun?

Beni bir parçan olarak kabul etmen için henüz daha

Bana bir kere daha dokunabilmen için dönüyorum yeniden. Beni görmüyor musun? Bu sorular da neyin nesi?

Bitti! Anlıyor musun?

Benimle konuşurken yüzüme bak! Gör diye gözlerimdeki ışığı ve ölümü. Terk edildi. Karalandı. Savaştı belki en ince sesiyle. Ellerinin içine bir kere daha baktı. Bir kere daha kuramamak üzere bir oyunu. Terk edildi kendisine verilen düzeni, uyumu.

 

Ne istiyorsun benden? İşte! Her şey yerli yerinde. Bir sürede değil, birkaç ömür boyunca. Sürecek bir çocuğun yitmesine. Mani olamayacak ışığın tükenmesine. Saflığı, güzelliği duyuracak; kasveti, çirkinliği sarf edecek. Peki şimdi nerede? Hangi tarafına saklıyor o’nu? Neden sürekli gizliyor? Neden bırakmak istemiyor? Battı. Silkindi. Ulaştı. Sağalttı. Dönüştürdü. Ezdi. 

 

Bir sona adım ve adım yaklaştı.  

20 Eylül 2021 Pazartesi

 

Eğer başlayabilseydim yeniden, tertemiz halimle. Ellerine al isterdim, tut en yalın halinle. Bozunmadan , ister tut sımsıkı avuçlarının içinde, çiğne. Düşür, üzerinde yükselen sancıları al, sakla. Sana vermek isterdim hep aynı sadelikte. Sözcüklerin en saf halini geçen zamanın, yok oluşun ve hatırlamamanın.  

Bir köşede unutulmuş. Hep aynı sokağın başından

Hasta bir adam. Sana bakıyorken; lütfen üzülme! Bir kere daha geçseydim eğer ufak adımlarla sana bakabilsem ve güzelliğini tutabilseydim yüreğimle; anla isterdim. Anlama yakın her şeyi kaybettiğimi. Her yönün tükendiğini. O’nu alıp gezdirebilseydim kollarımda, sonuna kadar gitsem döndüğümde tanıyabileceksin diye,

En güzel şarkıları söylerdim o’na en hakir duygularımı açardım. Geçecek; seninleyim derdim. Alışacağız; iyileşeceğiz. Bir kez daha küçülerek seyrederken, gözlerini

Tanımanı isterdim o’nu.

Tanımanı ve sahiplenmeni. Sana henüz açmayacağım, biraz daha bekle. Güzelliği yeniden yaratacağım. Sana bakarak, senin tabiatınla. Beklemen için bir güz daha, sana hiç okumadığın hiç söylenmemiş sözler fısıldayacağım. Rahat ve sakince uyu diye. 


 

Küçük oyunlarımızı gördün mü? Kurduğumuz dünyayı. Çocukça ve muzırca bir merak. Nefret ve aşkla. Beni bir kez daha yıkıyoruz. Şimdi en temiz haliyle. Güzelliği yeniden tanımlıyoruz. Yıkımın ortasında güne bakan ne varsa; adım adım yaklaşıyoruz. Sabırla ve gururla. Karşıma gelmek ve bana bakmak ister miydin? Anonimleştirmeden ve durarak. O en kör noktayı keşfetti. Diğeri tereddüt etmeden bir kez ateşe verdi tüm korkularını. Dizlerinin bağı çözüldüğünde yani boylu boyuna değil de sürüklenmeden tuttu ateşi elleriyle ve izledi en yalın haliyle. Şimdi uzak görünümlerin ardına kurduğu o kimseyi, uzak taraflarını, sakinliğini ve aşk’ını gerçekleştirmek istiyor yeniden. Arzularını. En uç ve en yakışıksız şekilde. Diğeri dişlerini gösterdi durmadan. Beriki onu uyardı. Sona doğru gelirken hep bir an, aynı şekilde gerçekleşti. Aynı insanlar, tavırlar, sakınmalar, durgunluklar. Ritim uydurdu kendine. Bir hikayeyi en başından unutmak istedi. Taşıdı üzerinde zehir zemberek ağızıyla. Öpmek istedi, okşamak ve sevmek. Diz çökmesini istedi, teslim almak, sahip olmak ve düşürmek.

O ne yaptı? Ne söyledi? Nereye gittiyse bir kez daha kendini inandırmak istedi.

Sana dair söyleyeceklerimi; bir çocuğun uykusunun bölünmesinin ardına saklayacağım. Dışarıda ne var? Ardı arkası kesilmeyen bir ev. Mutlulukla ve sakinlikle anımsayacağım. Geniş gövdeli ve sakin görünüşünü. Pencereden dışarıyı seyrederken fark etmiştim. Devam eden hayatın sustuğunu. İçimdeki sesleri. Gözlerim o eve takılıp kalmıştı. Görmek ve duymak arasında, bilmek ve anlamak üzere. Ardında ne var sokağın? Beni durmadan çağıran ne? Dünü yarım bir anlama, an’ı bir parçalanışa sürükleyen. Çarem kalmadı. Geceye uyanacağım. Nedir bana geniş enginleri, ışığı, sesi, konuşmayı gündelik rutinden ayıran, sancıyı bir kere daha dindiren, midemdeki boşluğu unutturan bu gizem? Taşıyabiliyor musun senin suretinde kaybolan son sözleri?

‘’Hayatın ve ışığın sonuna yaklaştım; beni ben yapan her şeyi tükettim,son kez sana bakarken. Sanki bir şeyler söylüyordun bana. Suratıma vuran ve gövdende parlayan nişana, çizgilerini oluşturduğun ölümsüz savaşçılara aldırmayarak. Şimdi can veriyorum karşında, tüm geçmişim, mahremim, aidiyetlerim. Çözülüyor senin kollarında. Gece. Al beni kucağına!’’ 

Anlat! sanki bir umudun kendini var ettiği anda tüketmesi gibi seni yakalamaya çalışmak. Bir uğurda can vermek. İçini parçalayan her şeye bir kez daha karşı gelmek gibiydi. O’nunla oyunlar oynadım durmadan, büyüttüm. Şimdi yeniden yaratıyorum sana aldırmadan. Andırmasını istiyorum sonsuz sulara bakarken yükselen seviyeni. Seni takip etmeli ve seni aramalı bir ömür boyunca. Yaşatacağım o’nu, sen çekmek isterken derin karanlığına. Besleyeceğim onu en temiz özümle. Dalları sana uzanacak ama hayır! Dokunamayacak sana! Ateş yakacak geniş bir düzlükte senin o'nu görebilmen için. O ateş ki en ağır utançları sakladığında kendine ve mahkum edilmiş toprağa. Yeniden dirilteceğim her dilden onu okşayan sözcüklerimle. En güzel şiirleri ve en büyük aşkları yaşatacağım o’na. Bir gün döndüğünü görerek, avunacak belki, yalnız sabahın ilk ışıklarına doğru, yeniden kaçıracak ellerinden umudu ve saflığı. Senin suretin, senin koyu yalınlığından, bir aydınlık, aşağılanmış ruhlardan bir pencere açacağım sana. İzle ve gör diye. Çaresizlik ve kimsesizliğe terk ettiğin, senden var olan ve senden yaratılan varlığı.

 


19 Eylül 2021 Pazar

 

Sokağın başından bir kere daha geçtim. Bir kez daha tanık oldum, akışın boğucu haline. Bir yerlere yetişiyorum. Karanlığın içerisinden bir gözü (her zaman orada olan) fark ediyorum. Bana nasıl baktığını anımsıyorum. Karşıma çıktığında kocaman gözleriyle. Saklanıyor durmadan, kaçıyor. Nereden ve nereye? Durmadan sayıklıyor. Kayıp ve unutulmuş bir dilin imkanlarına dayanarak. Sürekli etrafına bakıyor. Neresi burası? Neredeyim? Zamanı anlamaya çalışıyor. O yüzde güzel olan ne varsa, kendini bir kez daha tamamlıyor. Korkutmadan yaklaşıyorum ona. Sakin ol. Her şey geçecek. Bir sancı, ancak tüm duyularını, hayallerini, anılarını ve geçmişini söküp attığında. Geriye biz kalacağız. Yalnız. Sen ve ben. Bu odada. Burada, nefes alacağı ve buraya gömüleceğiz. Bu kez daha sakince  yaklaşıyorum. Uzandığı yerden kaldırmak üzere, sevgi ve sadakatle. Ona açıklıyorum. Büyümek gerekiyor. Sancıları dindirmek. Kulağına yavaşça eğiliyorum. Bir şeyler fısıldıyorum. Bu dili nereden tanıyorum? Sana sesleniyorum. Beni duyuyor musun? İşitiyor musun? Ne kadar süredir yıkıntıların arasında uyuyorsun? Kaç nesildir taşıyorsun dönüşümün acısını yüreğinde?

Bir süredir tanıdık olan her görüntü bana uzaklaşıyor. Gecenin vaktinde bir parıltı uyanıyor. Dışarıya çıkıyorum. Işıkları seyrediyorum. Sürekli uyuyorum. Sürekli sakinleşiyorum. Ölmek üzere değilse de içimde tükeniyor, yaşamın kendisi. Bana söylediklerini ne kadar dinledim? Ne kadar devam ettim? Gülümsemesini, hareketlerini ne süredir takip ediyorum?

-nasılsın?

-iyiyiz, herhalde.

-.

Yabancı ve soğuk. Burada, terk edilmişliğin ortasında kendisini seyrediyorum. Gözlerinin üzerindeki örtüyü kaldırmadan uzaklaşıyorum.

-Ne kadar süredir böyle?

-Bir süredir. Bir şey yemiyor. İçmiyor. Böyle arada uğrayın. Belki birkaç lokma geçer boğazından.

-.

Uzaklaştığım her evin ardında bir yıkım görüyorum.

 

 

Hayıflanmak fayda etmeyecek. Sızlanmak, bir sesin geldiği yöne doğru çekilmek. Bir kez daha bozmak üzere inşa edeceğim. Ellerimle boğduğum, güzelliği kazanacağım. İnanacağım yeniden. Yitirilmiş, söyleyecek sözün ardına bakabilecek kadar cesaretli ve mağrur. Normal görünüyor her şey. Yalın haliyle ve sus payı bırakmadan. İçimde izin vermediğim bir çocuğu gözlüyorum. Bana ulaşmasını ve ellerine dokunmasını istiyorum. Ellerinin ne kadar soğuk olduğunu ancak böyle fark edebilir. Üzerinde uzun süren bir zamanın ağırlığı. Gözlerinin ne kadar donuk olduğunu, adımlarını ve sessizliğini anlayacak kadar; bakmışken ve görüntüden uzaklaşırken bir kez daha,

Nereden başlamak gerekir? Hikaye çoktan çözüldü mü? Tüm o insanlar ve kalabalık; artık olmayacak mı? Yeniden ve yeniden kurulan her sözcük tekrar öyle güzel ve sabırlı şekilde duyulmayacak mı? Sevemeyecek ve döndüğümüz yerden birbirimize bakamayacak mıyız? Çok mu uzak? Tüm görünümler? Eşyanın hangi tabiatına uygun olarak hangi gerekle söylenecek? Hasta bir adam.

Bakışları ve dönümleri, sesi, soluğu, kendi dünyasıyla ilgili. Beni görün mü diyordu? Bana göremeyeceğim bir nefreti mi anlatıyordu?

Duyuyor musunuz? Lütfen! Biraz daha tutar mısınız beni? Yönümü yitirdim. Aşağıyı, yukarıyı, beriyi, öteyi, anlamı, anlama yakınsanan her şeyi. Dünyayı ve içindekileri. Başım dönüyordu sizleri izlerken; öyle güzel bir şeyi hayatımda göremem sanıyordum. Beni bir kere daha tutmayı mı denediniz? Neden elinize vurdum?

Şimdi kuruyorum büyük bir gayretle yok ettiğim her şeyin üzerinden. Düne dair ne varsa yeniden

Gözlerime inanmayı ve istemeyi bağışlayacak kadar, kendi sonunu görebilecek kadar sabırlı ve bilir.

Tekrar bakabilecek miyim sana?

18 Eylül 2021 Cumartesi

 TEHŞİR

Gözlerinin içine bakarak bir hiç olduğunu söyledim. Bana bir kez daha bomboş ellerini uzatırken, seni tanıdım. Ellerindeki çizgilerden, çatlaklardan, geçişlerden, tedirginlikten. 

Durmadan ağlıyorum. Bir köşeye çekiliyorum. Bir tarafa ve bir anlığına. Gülümsüyorum. Gözlerimi ayıramıyorum. Işığın halesi kırılıyor, yavaşlıyor bir kez daha.

Bir kez daha duyumsuyorum. Kendini var etmek için, yok olmak ve yeniden. 

Ellerinde ezmek için, tüm ağırlığını ve sancılarını, her köşesini büyük bir dikkatle inceleyerek ve tutarak

Korkular. Yalın bir şekilde yeniden var oluyorlar. Hayır! Kaçmak istiyorum. Kaçmak ve saklanmak!

Kaçacak bir yerimin olmadığını, çocukluğumdaki tüm evlerin yıkılığını anımsıyorum.

Biraz daha devam et! İlerliyorum kıyısında, beni yalnızken görüyorsun. İlerlerken seyrediyorsun. 

anlam veremiyor ve karşı koymaya (anlam böyle mi var oldu? bir karşı koyuşla?)

mücadele etmiyor tutunmaya.

sükunun teslim olmadan önce, gözlerime bakarak, tekrar ediyorsun, bir hiç ve sefalet içinde tükendiğini.

şarkı söylemek istiyorum. en güzel sesimi duymanızı, duygularınızı ve kişiliğinizi istiyorum.
ellerimde tutmak ve 
tekrar bırakmak
istenmeyen bir çocuğun 
utangaç bir çocuğun 
ellerini görün istiyorum.

karşı gelmenin bir yöntemi;
''Buradan çıkmak istiyorum. Bu insanları tanımıyorum. Bana neden öyle bakıyorlar?
Konuşuyorum,durmadan. Anlatıyorum, ciddiyetle.Neden suratıma bakıyorlar? İzliyorlar, gülümsüyor, karşı geliyor ve kişiselleştiriyorlar.
Nereyi görüyor ve kast ediyorlar?  Bir diyecekleri olduğunu sanıyorum. Yok. Arka bir taraf,bir yön. Bir seçim. Kaçmak ve yok olmak arasında, 
Durmadan susuyorum,
Çözümsüz olduğunu, çözüme layık olmadığını
Dilimizin kayboluğunu (Bizim anladığımız, bizi oluşturan) 
O'nu yargılayan ve oluşturan

Aidiyetin resmi, delilikle
Güzellikle, nefretle ve aşkla
Yöneltilen, doğrulan bir parmağın
Bir yöntemi olduğuna inanmıyorum''

 Duvarlar.

Dokunuyorum onlara. Kapatılmak. İzole olmak. Üzerime yapışan, büyüyen, azalan ve çoğalan duvarlar. Gözlerini dikiyor üzerime. Anımsatıyor; kendimle gerçek arasındaki kalan çizgiyi. Daha öncesi de vardı.Görünen her mevsimin, sokağın ve başlangıcın yıkımı olarak. Kenine bir kez daha bakmak üzere. Bir kez daha ölüm-kalım hali olarak. Ölümü kucaklarken henüz hangi tarafı tutacağımı kestiremiyorum. Bir kez daha kuruyorum. Dokunuyorum, çoğaltıyorum. Kaybın acısını, duyuyorum. Hissedilen bir uzvun acısını. Dağılan bir suratın acısını. 

Bana neler söylüyor? Sessizliğe neler kazandırıyor? Kaç kez, kaç mevsim? Aynı sözcükler kuruluyor. 

Çıktım ve bana bir kez daha baktığını gördüm. Kocaman gözleriyle, ona artık 

''Tutma boğazımdan, yeter bırak beni'' dediğini duydum.

Her nereye gittiysem kendimle birlikte

duvarları da sürükledim.

Bir çizgi

Bir oda

Bir ev kurdum. Hepsinin toza karışacağını bilerek..

07

19 Temmuz 2021 Pazartesi

 

Yeniden KURMAK. Oluşturmak. Yüreğindeki düşmanlığı görebiliyorum. Benim sonumu hazırlayacak olan, bir kez daha kendini oluşturuyor. Bir kez daha kendini olumluyor. Kendini yeniden kuruyor. Kalabalığın arasında öylece uzanıyor. Bir ihtimali tüketebilmek için, seneler öncesinden anımsıyor. Nefreti ve sadakati.

Yüzlerce kez geçtim oradan, tekrar ve tekrar. Kendimi bir sona hazırladım. Bakın, avucumun içindekileri okuyacağım sizlere! Her şey kusursuz ve sorunsuz görünecek.

Beni bir kez daha doğuracak, gerçeğin en çiğ kısmı. Kendime bir düşmanlığı hatırlatıyorum. Şimdi o yüzde tekrar eden her şey. Bana bir kez daha kendini hatırlatıyor.

O kadar basit olamayacağını.

 

 

Yararsız olacak, uğraşlarına ve kaldığın yerden devam etme düsturuna bakılırsa; girişiyorsun bir maceraya. Bu cümleleri anlamı kotarmak adına bir günün ardına, karalıyorsun. Kendine bu yerden hangi zamanı tutuyorsun? Hangi an’ı seyrediyorsun? Seneler önceydi. Düşünmeyi gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Bir gerçek var ise kaçmayı başaramadığın bir sessizliği ardına, getirdi. Düşün bi kere.

Beni izliyorlar mıydı? Gözlüyorlar mıydı?

Hangi koşullarda düşünüyorlardı?

Zamanın hangi koşuluna göre, beni oluşturuyorlardı?

Bir bütün olarak hangi an vardım?

Büyük sorular değil elbet. Ciddiyetle girişilmiş bir anlamsızlık ve

Uzaklaşmak için gerekçeler. Kendime uydurduğum tarifler.

Bu gün düşündüklerim,

Hangi yargılara, kesinkes ve duraksamadan varıyorum? İstediğim mutlak, ideal nedir?

Düşünce kalıpları kendini tekrar ediyor. Ben biraz boğuluyorum,

Kaç farklı yargıyla kendimi gözetliyorum?

 

Çeteleler, boğucu gelen sessizlik halleri, değerlendirmeler,

nihayete varmayan alışılagelmiş biçimler. Kayıp, yitmeyen; varolmadan, yitirilen.

 

Soruların sorulması, işaretlerin, ünlemlerin, noktaların, tekerrür eden, manaya yakınsanan

Daralan, duraksanan, sarf olan ve içe çöken hakikat. Yitirilmiş hakikat. Sinmiş, hırpalanmış ,

yaratıcı süreçlerden uzak ve yabancı.

 

Halüsinasyon, hologram, ışığın kırılması. Modern zamanın hezeyan dolu inleyişleri. Alkışlar karşısında sürdürülen orgazmlar.

 

Beni bir aradan tutan ve ayıran,

Beni paramparça bir anımsamaktan uyandıran

Yüceltilen, küçümsenen, sönümlenen, garipsenen, sevilen, nefret edilen

 et parçası.

 

 

Kişisel bir tarih okuması

HANGI ZAMAN DİLİMI?

Uzun bir suredir, davranışlarıma etki ve yön veren, düşünsel dünyamı, hayat görüşümü, algı haznemi karşılayan bir ‘kavramlar’ ‘anlam’ ‘terim’ (yanlış kanıklara, sonuçlara, çarpıtılmış sahsi inanclar, ürünlerine) genel olarak kısıtlı, sönük, iddiası, yönü bulunmayan  sürerliliği olmayan, devingen, dönüşmeyen, kapalı, merakını yitirmiş, obsesyon yaratma eğiliminde, zihnine korkunun hakim olduğu bir zaman diliminden bahsedilebilir.

 

Burada anlam kotarmasından çok birleştirici ve kapsayıcı olarak daha geniş anlamda, samimi itiraflari, kişisel ihtiraslardan uzak bir okuma yapacağım.

 

DÜŞMANLIK

Kaos, muğlak, belirsiz, sis, karartı, uğultu, karaltı, loş

Bir mekan tanımı yapıbilecek miyim? Hangi evi işaretleyeceğim? Yıkıntıların arasında toza ve küle, sarsıntı ve yıkım, kor ve anons

Evin içerisinde yankılanan sözlerin bana ulaşan ağıtların,ezginin son, yakarışı duyacağın bir gece yarısı.

Hangi evde bu? Geceleri terden uyandığım geniş gövdeli ev

Birden fazla gövdeli ev

Kapı aralığı,dama çıkan dayanıksız merdiveni, sokağa bakan ve duyan bir ufak koridorun sonrasından açılan ufak balkonu.

Bu en mahrem ev, neresi?

Avlulu evleri biribirine yakınlaştıran, taşlarına dokunarak ilerlediğin bir gün ışığı

Sokakları arşınlayabiliyor musun?

Bir kac imge ve sahne dışında hangi yer adları ,hangi köşe veya sokak ismi zihnine kazındı?

Bu evde yaşadığını bana anlatır mısın?

Evin yıkılışını anlatabilmem için

 

Gün ortası, iki,üç gövde geniş sayılmayacak bir odanın ortasında sırtüstü yatıp tavanı, ekranı, pencereyi, kediyi seyrediyoruz

 

O geliyor, kapıyı açıyor, adımını atmadan önce başladığı konuşmasına devam ediyor.

Pencereye yaklaşıyor, aramızdan biri dikkatli bakışlarla onu seyrediyor. Biri hoşnutsuzlukla diğerlerini süzüyor, diğeri ise belli belirsiz bir gülümsemeyle ismini hitap ediyor.

Birlikte gülümseniyor. Sokağa bakan, yüzüne vuran belli belirsiz bir haleyle, gözlerini ışığa doğru kısan, pencereye birimizin yaklaşmasıyla dikkatlerimizi verdiğimiz, duvarın kıvırmlarına çatlaklarına duvarın seyrine tekrar dönüş

 

 

Bu zaafa nereden kapıldığımı bilemiyorum. Beni uyuşturan, zihnimi, beni oluşturan ve deneyimleyen her koşulu uzak bir mesafe ve muhtemel olarak şu ana değin ‘öz’ niteliğini yitrmiş ve başkalaşmış (fiziksel bir parçalanma olarak değil) an’ları benliğimin uzak bir mesafesinden seyrediyorum. Nihai olarak bir takım izlerin kalacağını biliyordum. Fakat, bu uzaklık? Nereden deneyimliyorum? Bana yabancı olmayan insanlar, mahremiyetin tekrar tahribi; öz yıkım.

Emin olamıyorum. Aynadaki görüntü, bir anlık bekleyiş; seçeceğim. Haykıracağım veya susacağım.

Hangisi?

Henüz cedvabını veremiyorum. Üç sene önce bir an, ne kadar çoğalabilir. Bilemiyorum.

Anlamak istiyorum. Kavramak. Cevap olarak değil. Bırakmadan kavramak.Birleştiriyorum. Bozuyorum. Yıkıyorum. Tekrar oluşturuyorum. Yalnız bu görüntünün bozunmaya başladğını görüyorum. Uzun süreden beri yıkılmaya yüz tutmuş.

Bunu gerçekletireceğim.

 

Boş bir sayfa duruyor. Üzeri, bir çocuğun elleri gibi. Sanrıları ve gerçeği kovalıyor

Birazdan elini uzatsa ulaşacakmış gibi

Bir yerden han gi saflıkla dönüyor

Alışılmış cümlelere sığınacak; kendini bir kadının gövdesinde yeniden yaratacak

Bir ismi kulağına fısıldayacak, ilk kez ağlayacak

Güldüğünde gözlerine düşen ışığı ve

Karanlık ve yokluğu bağışlayacak

Sonra hikaye bozulacak

Karnına ağrılar girecek, üşüyecek, kalkacak, durağan bir duvarda ellerine bir anlam arayacak

Olmayan bir çiçeiğin gölgesinde ellerine yaslanacak

Her şey olması gerektiği gibi

Bir kaçış yok

 

 

Hiçliğe yakın bir yerlerde. Yakınsamak, yakın, yaklaşık.. Akla uygun bir örüntü kurmaya çabalıyorum. Düşücek miyim? Düştüğüm yerden nereyi seyredeceğim? Mümkün mü? Tekrar geröekleşmek? İdeal olmak. Kestiremiyorum. Bir süre sonra ufak bir hülyadan ibaret diyeceğim, tüm o görünümler, sesler, çoğalmak, durduğum yerler, bir manzaranın tükenmesi..

 Hangi cümlede ağlayacağıma karar vermek istiyorum. Hangi cümleden sonra susmak gerektiğine kanaat getirmek istiyorum.

Düştüm.

Herkesin gözlerine bakarak.

Düştüğüme göre

Nereden döneceğime bir anlam vermek gerekmiyor.

Çıkmak istiyorum, aklın buyruğundan..

 Uzaklaşmak ve özgür hissetmek..

Tekrar münkün mü?

Düşmek. Bir ses vermeden ve çoğalmadan..